Primary Menu
Hit Enter to search or Esc key to close
Blog thumbnail

Budapeşte ‘de Soykırımın İzleri

Budapeşte ‘de Soykırımın İzleri

Blog thumbnail

Budapeşte tarihiyle, iki yakasıyla, çok uluslu insanlarıyla ışıl ışıl bir başkent olarak Avrupa’da parıldıyor. Bu şehir tek bir yazıyla anlatılmayacak kadar büyük, o yüzden bu yazımızda sadece hüzünlerle dolu tarihiyle ama bir o kadar da görülesi yapılarıyla Yahudi Mahallesini anlatacağım. Budapeşte gezilecek yerler denildiğinde Yahudi Mahallesi başları çeker sakın unutmayın.. Buradayken geçmişin küllerinden doğan bir yerde olduğumuzu hatırlatayım.  Yahudi Bölgesi mimarisiyle, dokusuyla ve tarihiyle şehrin en ünlü kısımlarından biri. Rota boyunca Avrupa’nın En büyük sinagogu olarak da bilinen büyük sinagogu, Ortodoks Sinagogunu ve yahudi mahallesinin Küçük Sinagogunu göreceğiz. Ayrıca II. Dünya savaşının en önemli kalıntılarını ve holocaust olarak bilinen soykırım anıtlarını keşfedeceğiz.

Büyük Sinagog

Büyük Sinagog sadece kentin değil, bütün Avrupa’nın en büyük sinagogu! Dünya’da ise New York’ta yer alan Emanu-El sinagogundan sonra ikinci en büyük sinagog!

İçerisi 2200 kişiyi ağırlayacak kapasitede. Giriş cephesine yakından baktığınızda pek de bir sinagoga benzemediğini fark edeceksiniz… Hatta kubbelerinden dolayı daha çok bir camiye bile benzetmiş olabilirsiniz. Binanın mimarisinden dolayı böyle hissetmeniz çok normal. Yapı 1854 ve 1859 yılları arasında inşa edildi. Eserin mimarı Ludwig Förster isimli Avusturyalı bir sanatçıydı.

Mimar Ludwig, çalışmalarına başlamadan önce Yahudilere ait karakteristik bir sinagog mimarisi olmamasının eksikliğini hissediyordu. Bu yüzden ortaya farklı bir şeyler koymayı amaçladı.

Birçok kişi dışarıdan camiye benzeyen bu sinagogu şaşkınlıkla karşılıyor. Dahası, içeriye girince işler daha da karışıyor çünkü yapının iç tasarımı da Hristiyanlara ait bir kilise gibi hazırlanmış. İçerinin bu şekilde olmasının nedeni ise şuna dayanıyor: 1850’lerde Budapeşte’deki Yahudi Topluluğu çok göze batmak istemiyorlardı. Bu nedenle toplumun alıştığı ibadethane düzeninin dışına pek çıkmadılar. Diğer kiliselerin tanıdık mimarisini kullanarak uyum sağlamak istediler.

Sinagog Bahçesi 

Sinagog’un bahçesi daha çok bir mezarlığı andırıyor. Normalde Yahudi inanışına göre ölüm ve yaşam arasında çok önemli farklılıklar vardır. Fiziksel anlamda da bu ikisinin ayrı tutulmasını istedikleri için mezarlıklar genelde ibadethanelerin çok uzağına inşa edilmişlerdir. Ancak burada bir istisna söz konusu! Bu mezarlık, II. Dünya savaşından kalma. Sinagogun bulunduğu bölgeyse zamanında Budapeşte’nin kenar mahalleleri arasındaydı. Birçok insan 1944 ve 45 kışında soğuktan hayatını kaybetti… 1945’in başlarında Budapeşte savaştan çıktığında maalesef bu bölgede binlerce gömülmemiş beden görmek mümkündü. O dönemde kışın ortasında kazılabilecek kadar az donmuş toprak parçasından biri de bu sinagogun bahçesiydi. Bu yüzden tam 2281 kişinin gömülmesi için 24 adet dev mezar açıldı. Ölenlerin birçoğunun kimliği belirlenememiş bile…  

Raoul Wallenberg Parkı

Raoul Wallenberg Parkı ve Yaşam ağacı aslında II. Dünya savaşı sırasında kahramanlık gösteren insanlık dostlarına adanmış. Yahudilerin hayatını kurtarmak için kendi hayatını riske atan insanlara… Bu kişiler arasında herhalde en bilineni parka da adını veren Raoul Wallenberg. İsveç kökenli bir diplomat olan Raoul’un on binlerce Yahudi’nin hayatını kurtardığı düşünülüyor. Elbette bunu başarabilmesinin oldukça etkileyici bir hikayesi var.

Kendisi, henüz 31-32 yaşlarında sahte belgeler hazırlayarak Budapeşte’de yaşayan birçok Yahudi’nin saklanmasına ve ülkeden kaçmasına yardımcı oldu. İsveçli bir diplomat olduğundan şehirde kiraladığı çeşitli yapıları yeniden isimlendirmesi pek göze batmıyordu. O da sağlam kalmış binalardan birkaçını İsviçre Kütüphanesi, İsveç Kültür Merkezi gibi isimlerle yasal olarak kaydettirdi ve kaçakları bu binalara yerleştirdi. Kolluk kuvvetlerinin bu tip yabancı menşeili binalara istediği gibi girme izni yoktu. İçeride kitap, depo, tahıl gibi ürünler depolandığı için birçok Yahudi’nin hayatını kurtarmış oldu. 34 yaşında Naziler tarafından öldürüldüğü düşünülen Raoul’un bedeni asla bulunamadı, fakat anısı hayatını kurtaran binlerce insan tarafından yaşatılıyor. Bir nevi Macaristan’ın Schindler’i diyebiliriz onun için. Elbette Raoul bu tür kahramanlıklar gösteren tek kişi değildi, İspanya, Portekiz, İsviçre gibi ülkelerden de insanlar benzer şekillerde yardımda bulundu. Zaten başta da söylediğim gibi, park tek bir kişiye değil, bu insanların hepsine adanmış bir bölge.

Szimpla Kert Ruin Bar

Kazinczy sokağında biraz yürüdükten sonra sağınızda gözden kaçırmanın imkansız olduğu bir bina var. Girişindeki tabelada Szimpla yazan 14 numaralı bina aslında bir ruin bar. Ruin bar, adından ve mekânın görünüşünden tahmin edeceğiniz gibi yıkıntı haldeki virane barlara deniyor. Bunlar, Budapeşte’de oldukça meşhur bir mimari tarz. Szimpla Kert içinse Ruin barlar arasında en popüleri diyebilirim.

İçeriye bir göz atmanızı öneririm, girdiğinizde gördüklerinize inanamayacaksınız! Binanın neredeyse yarısı bombardımandan dolayı yok olmuş halde duruyor. Bu derece zarar görmüş binalarda savaştan sonra pek insan yaşamadı ve terk edildi. Ancak yaklaşık 15 yıl önce bir grup genç bu evlerdeki potansiyeli gördü. Ve kimsenin yaşamak istemediği bu yapıları yaratıcı ve eğlenceli yerler haline dönüştürdüler. İşte Budapeşte’de ilk ruin barın açılış hikayesi bu şekilde.

Gozsdu

Yahudi Mahallesinin hayat enerjisiyle atan kalbine hoş geldiniz! Burası 19. Yüzyılın ortalarında inşa edilen Gozsdu Avlusu. Bu ufak pasaj tam 26 tane bar, café ve restoranı barındırıyor. Oldukça özel mimarisi sayesinde geniş bir alana sahip. Etrafındaki yapılar birbirinden bağımsız 7 ayrı yapı olarak inşa edilmiş. Bunlar, birbirleriyle kesişen 6 adet iç avluya sahip… Gozsdu, inşa edildiği zamanda küçük dükkanlar ve sanatçı atölyeleri barındırıyordu. Ancak II. Dünya savaşındaki yıkım yüzünden bunların hepsi kapandı. Bütün bu bölge savaştan sonra harabe haline gelmişti. Neyse ki 21. Yüzyılın başlarında geçirdiği başarılı bir restorasyon sonucunda şuan gördüğün haliyle yeniden faaliyete geçti. Burada hem gündüz hem de gece yoğun bir insan trafiği görmek mümkün.

Rumbach Sokağı Sinagogu

Budapeşte de bulunan bu  sarı ve turuncu cepheli yapı 28 metre uzunluğunda ve bu bölgedeki Sinagog üçgeninde yer alan en küçük sinagog. İbadethane, Status Quo Ante denilen çok küçük bir yahudi topluluğuna atfedilmiş bir yapı. Aslında onlara aitti demek daha doğru çünkü bütün üyeleri maalesef II. Dünya savaşı sırasında hayatını kaybetti. Dolayısıyla burada ibadet edecek ve buranın bakımını üstlenecek kimse kalmadı. İç kısmının da iyi bir restorasyona ihtiyacı var. Günümüzde daha çok bir kültürel merkez olarak varlığını sürdüren bu yapıda çeşitli konser ve tiyatrolar sergileniyor. Cephedeki zengin işlemeler biraz Büyük Sinagog’u anımsatıyor diyebiliriz. Zaten burada benimsenen mimari üslup da Büyük Sinagog’dakiyle aynı, yani Mağribi mimarisi. 

Carl Lutz Heykeli

Bu heykel İsviçreli bir diplomat olan ve Macaristan’da II. Dünya savaşı sırasındaki soykırımda binlerce insanın hayatını kurtaran Carl Lutz anısına yapıldı…  Budapeşte de bulunan bu Heykelin yukarısında bir baş melek var, bu melek yerde yatan insana elini uzatıyor… Aslında Carl Lutz’un hikayesi biraz tartışmalı denilebilir. II. Dünya savaşı bittikten sonra Lutz hakkında ülkesi İsviçre’de bir soruşturma başlatılmış. Bunun nedeniyse Lutz’un İsviçre’nin tarafsızlığını tehlikeye sokması ve Nazilerle işbirliği yaptığı iddiasıydı. Budapeşte halkı bu suçlamalar karşısında oldukça üzülmüştü çünkü Lutz’un binlerce Yahudinin hayatını kurtardığını düşünülüyor. Kendisi 1950’lerde suçlamalardan aklandı, karısıysa Lutz’un gerçekten iyi kalpli ve yardımsever bir insan olduğunu kanıtlamak için tüm hayatı boyunca çabalamış. 

Bu yazıda Yahudi Mahallesini biraz da olsa keşfettik ama eserlerin arkasındaki çoğunlukla hüzünlü hikayeleriyle birlikte daha da iyi  keşfettiğimiz rotaya Piri uygulamasıyla erişebilirsiniz. 

Yazıda anlatılan bütün bu fedakarlıklar ve yaşananlar hayatın kutsallığını ve evrenselliğini korumak için yapılmış. Bu yüzden üzülmek yerine bundan sonraki hayatımızı hem kendimize hem de etrafımızdakilere huzur ve neşe yaymakla geçirmeliyiz.. 

 

Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Rating*